Hakan AKIN Röportaj
Geçmişten günümüze, seslendirme alanındaki aksaklıkları, mikrofon oyunculuğu serüvenini ve bu konudaki az bilinenleri, seslendirmenin ünlü isimlerinden Hakan AKIN‘la konuştuk.
Sesizi : Öncelikle stüdyomuza tekrar hoşgeldin abi. Sık sık ağırlıyoruz seni aslında, fakat röportaj için, henüz fırsat bulabildik. Bize vakit ayırdığın için Sesizi ailesi olarak şimdiden teşekkür ederiz abi.
Hakan Akın : Sağolun. Siz de bize stüdyonuzun kapılarını açıyorsunuz. Güler yüzünüzü gösteriyorsunuz. Ben de teşekkür ederim.
Sesizi : Başlangıcı; Seslendirme işine ne zaman ve nasıl başladın Hakan abi_?, diyerek yapıyorum.
Hakan Akın :Tabi ki. 1984 yılında, Ankara’da, TRT’de başladım. O zamanlar Ankara Sanat Tiyatrosu’nda kursiyerdim. Tiyatro oyunlarında oynuyordum. Oyunu izleyen bir abimiz, ertesi hafta dublaj için çağırdı. Hem öğrenmem, hem görmem, hem de eğer kendimi geliştirirsem, o alanda devam etmem için bana yardımcı oldu. ’84’te başyalan serüven, yaklaşık 31 yıldır devam ediyor.
Sesizi : Dublaj, reklam, çizgi film karakterleri seslendiriyorsunuz Hakan abi. Diğerlerine nazaran hangi alanı daha çok seviyorsunuz_?
Hakan Akın : Çizgi film ve animasyonları çok seviyorum. Çünkü bu alanlarda kendini geliştirebilir, çılgınca şeyler yapabilirsiniz. Çılgınca şeyler yaptığın işler beğenilirse; o karaktere oturuyor ve o seste hep seni kullanmak istiyorlar. Burada önemli olan; çılgınca yapabilmek. Çekinmeden, utanmadan, aklında ne varsa, onu en abartılı şekilde yapacaksın ki, yapımcının, o işi çizenin çok hoşuna gidebilsin ve senin sesini kullanmaya başlasın.
Sesizi : Size göre, seslendirme işinde hangi alan daha zor_?
Hakan Akın : Bana göre belgesel. Çünkü onda terimler, yabancı kelimeler var. O kelimelerin anlamını bilmek lazım. Onu da her zaman söylerim: Belgesel okumak, çok farklı bir şey. Onu herkes okuyamaz. Yani onun branşı ayrı. Yani çok iyi bir film seslendirmeni, belgeselde zayıf kalabilir. Çünkü o dilin inceliklerini bilmek çok önemli. Önünüze bir metin geldi. Ben bunu okurum diyip okursanız, çok sağlıklı olmaz. Çünkü onun alanı, branşı farklı. Bu işi yapan insanlar, eğitimini almış ve nasıl yapacağını bilen insanlar. Haliyle onların yapması daha hoş ve etik oluyor.
Sesizi : Seslendirme yapmak için drama eğitimi almış olmak şart mı_? Stüdyoya girince, çekinen, utanan insanlarla karşılaşıyoruz…
Hakan Akın : İşte; sesten hiç korkmamak lazım. Sesim çok çirkin çıkacak diye korkmamak lazım. Belki çıkarttığın çirkin ses, o karaktere oturacak, çok beğenilecek, bilemezsin. Önemli olan, çekinmemek, utanmamak ve kendi sesinin sınırlarını zorlamak. Olabildiğince; kendini sınırlamadan, içinden nasıl geliyorsa, karaktere nasıl bir ses yakışacağını hayal ederek yapmak, sanatçıyı çok daha avantajlı hale getirecektir. Animasyon da, çizgi film de uçacaksın.
Sesizi : Filmlerde nasıl olmalı abi_?
Hakın Akın : Filmlerde iş biraz daha farklı. Karakteri tanımak, oyuncuyu bilmek çok önemli. Oyuncu konuşurken, aksanı nedir, nasıl nidalar yapar bilmelisin. Bir aktörün yirmi filmini izlesen, hiç dublaj yapmasan bile, o aktörün nasıl konuşacağını, nasıl davranacağını, heyecanlandığı zaman nasıl tepki vereceğini biliyorsun. Al Pacino’yu Türkiye de konuşan abilerimiz var. Bazı zamanlar ben de konuşuyorum. Zamanla, onun nasıl bir aksanı olduğunu, nasıl bir nida yaptığını çok iyi anladım. Yani önemli olan, karakteri analiz edip, burada ben olsam nasıl yapardımı düşünüp ona göre seslendirebilmek.
Sesizi : Seslendirme yapmıyor olsaydınız, ne iş yapmayı tercih ederdiniz Hakan Abi_?
Hakan Akın : Zaten seslendirmeden önce tiyatro vardı. Yine tiyatro yapmayı tercih ederdim. Yıllarca emek verdiğimiz bir yer.
Sesizi : Tiyatro alanında, okullu musunuz alaylı mı_?
Hakan Akın : Alaylıyım. 1982 yılında, Ankara Sanat Tiyatrosu’nun seçmelerine katıldım. Elemelerden geçtikten sonra, seçildim. Kursları bitirdikten sonra asıl kadroya girdim. 1989 yılında, övgüye değer bir ödül aldım.
Sesizi : Nedir abi_?
Hakan Akın : Ankara Sanat Kurumu tarafından ”En İyi Erkek Oyuncu” ödülünü aldım.
Yani bizim için esas olan, tiyatro olmuştur hep.
Sesizi : Kayıtlarda yaşadığınız ilginç bir olay var mı_?
Hakan Akın : Benim değil de, sevdiğimiz bir abimizin yaşadığı bir olayı anlatmak isterim. TRT’nin makara kullandığı dönemlerde, bir rol için, bir hafta önce provalar yaparak hazırlanmak gerekiyordu. Herkes toplu prova alıyordu. Kayıt sırasında o bant koptuğu zaman tekrar yapıştırmak, tekrar montaj yapmak çok zordu. Bir abimizle, bir yönetmenimiz arasında şöyle bir olay geçti:
Yönetmen : Sana çok güzel bir rol verdim Nolursun bunun provasını yap, ertesi gün kayda gireceğiz. Çok güzel bir rol.
O abimiz : Tabi ki, yapmaz mıyım !
Ertesi gün kayıt başladı. Yönetmen arkadışımız, prova yapıp yapmadığını sordu. Abimiz de: ”Yapmaz mıyım ! Çok güzel bir rol. İyi ki bana verdiniz rolü. Çok teşekkür ederim. Ben hayatımda bu kadar güzel rol görmedim.” Dedi. Filmi akıtmaya başladılar. Bayan yönetmenimizin, o abimize verdiği rol ”kadın” çıktı. İkisi de birbirlerinin suratlarına bakmadan stüdyoyu terkettiler.
Sesizi : (Gülerek) Bu baya ilginç bir anıymış abi.
Hakan Akın : (Gülerek) Gerçekten, Bizim için de bu baya değişik bir anı oldu.
Sesizi : Peki abi, seslendirme alanında nelere dikkat edilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz_?
Hakan Akın : İlk dikkat edilmesi gereken: Çeviri. Bu işin aslı; çeviri. Çeviri iyi olmazsa, dublaj da iyi olmuyor. Türkçe dili ve onu iyi biliyor olmak çok önemli. Ne yazık ki günümüzde, Google Translate’e koyup çeviri yapıyorlar ve onu kayıtlara basıp, sanatçının önüne getiriyorlar. Sanatçı, hem onu okuyacak, hem düzeltmeye çalışacak hem de senkronu yakalayacak. Bu da haliyle çok zor oluyor. O zaman, bu iş de makineleşmeye başlıyor. Son zamanlarda, bu anlamda kalite çok düştü. Çünkü kanallar için önemli olan, iyi olması değil, senkronun tutması oldu kanallar için ! Yayını kurtarmanın derdiyle, işin önemini ikinci plana atıyorlar. Kim daha ucuz yapıyorsa, işi onlara yaptırıyorlar. Haliyle bütçeler de çok düşük oluyor. Ne yazık ki; şuan dublaj hak ettiği yerde değil. Biz ’84 yılında TRT‘de dublaj yaparken, çok çok iyiydi. Her yıl katlanacağına, ne yazık ki her yıl daha da kötüye gitti. Bunun sebebi de; – İstanbul için söylüyorum- bu işi yapan şirketler çoğalmaya başladı. Çoğalldıkça; ”aman ben bu işi alayım, sürümden kazanırım” zihniyeti yerleşti, dolayısıyla sanatçıya verilen paralar da azaldı. Buna ek olarak, bir tane çevirmen tutarım diyip, kötü çevirmenler bulmaya başladılar. ”Dublaj sanatçısı olmama rağmen, dublaj film izlemiyorum artık.”
Sesizi : Reklam seslendirmesinde de böyle mi_?
Hakan Akın : Hayır. Reklam seslendirmesinde, müşteri stüdyoya geliyor. Haliyle, işi alan ajans, yaptığı işi beğendiremezse, bir daha iş alamaz. Bu sebepten dolayı, reklam seslendirme işi aynı doygunlukta devam edebiliyor. Reklamın piyasada hala ağırlığı var. Fakat, film seslendirmesi işlerinde böyle değil. Yüz işin, altmışı iyi, kırkı kötü oldu mu yeterli geliyor onlar için ama reklam için böyle değil. Reklam pastası belli. Bu piyasada herkes bu işi yapmıyor. Yani diğer sektördeki gibi, yoldan geçen adamı tutup, ”Hadi gel, seslendirme yap sen ! demiyorlar. Fakat reklam da böyle değil. Eğer müşteri sevmezse seslendirmeyi, bir daha o ajansla da çalışmaz, o sanatçıyla da ! Ancak film seslendirmesinde böyle değil, ne yazık ki !
Sesizi : Seslendirme alanında eğitim veren kursların yeterli olduğunu düşünüyor musunuz_?
Hakan Akın : Kesinlikle değil ! Çünkü, çok fazla kurs var ve her kurs; bir ay eğitim verip, size iş bulacağız vaadiyle insanları kandırıyor. Kursa katılan insanlardan ciddi paralar alıyorlar. Aylık üç, dört bin lira kurs ücreti alıyorlar. Kurs bittikten sonra, ”hani bizim iş” diye sorduklarında kursiyerler, e o size kalmış artık, gidin siz yapın diyorlar. Ortada bırakıyorlar insanları ve buna rağmen verdikleri eğitim de gerçekten yeterli değil.
Sesizi : Eğitim veren kurslardan çıkan insanların, seslendirme yapmaları çok düşük ihtimal yani_?
Hakan Akın : Şöyle söyliyim: Elli kişi para verip gittiyse, belki bir kişi şansına yapabilir. O da, gerçekten şansıyla bu sektöre girebilir. O kişinin de; sesi, supleksi çok iyidir ve öyle olabilir belki. Geriye kalanlar, sadece para vermiş olurlar.
Sesizi : Sizce sektörün gelişmesi için neler yapılması gerekiyor Hakan abi_?
Hakan Akın : Birlik olmak gerekiyor.. Bu, birlik olmalıyız’ı İlkses kurulduğunda da söylemiştik, ancak bazı arkadaşlar bu boykotta bize zarar verdiler ve iş iyiye gideceğine, kötüye gitti. Yine bu yıllarda çaba var. Fakat bana kalırsa; kanallar bu işi, ajanslardan alıp kendi bünyesinde yapmalı. Öyle yaptıklarında, yapılan çeviriyi ve dublajı kontrol eden birimler var, onlar bu işi kontrol ediyorlar, haliyle ortaya daha kaliteli bir iş çıkar. Şirkete bıraktığında, daha çok para kazanmak için hiçbir şeye bakmıyorlar.. Senkron tutsun, ağız dolsun, gerisi öenmli değil, diyorlar ! Haliyle iş, kötü çıkıyor.
Sesizi : Birlik olmak derken, insanların birbirlerini sevmesinden mi bahsediyorsunuz_?
Hakan Akın : Kesinlikle. Birbirimizi sevmeliyiz. Biz birbirimizi seversek, ajanslar da buna ayak uydurmak zorunda kalır. Dolayısıyla herkes birbirini tutar ve kazanılan paralar, hem ajanslar, hem sanatçılar için artar. Pasta aynı pasta, ancak böyle olursa pasta büyür ve bu işte çalışan herkes, daha iyi paralar kazanır. Fakat birlik olamıyoruz. Telif alamıyoruz mesela. ABD’de bütün telifleri kuruşu kuruşuna ödeyen Warner Broos, neden Türkiye’de telifleri ödemiyor !! Çünkü birlik olamıyoruz, birbirimizi sevmiyoruz ve böyle sonuçlarla karşı karşıya kalıyoruz.
Sesizi : Birlik, bütünlük bu işi bu çukurdan çıkaracak diyorsun abi. Son olarak, bu işi yapmak isteyenlere ne gibi önerilerde bulunursunuz_?
Hakan Akın : Kaçak şirketler var, onlara gitmesinler. Bir ilan gördüm geçen gün, bir haftada dublaj kursu verilir diyordu. Anlayamadım. Bir haftada nasıl olur !! Bu kursun sonunda da iş bulacaksınız diyorlar. İş bulacaksınız dediği arkadaşları da, bazı şirketlere yönlendiriyorlar. Şu arkadaşlar dublaj izleyecekler. Dublajın nasıl yapıldığını görsünler diyorlar. O arkadaşlar da zannediyor ki; dublaja başlayacağım. Yok öyle bir şey !! Başlar, altı ay para alamaz, başlar, iki buçuk lira para alır. Böyle bir sabırları varsa, yapsınlar ! Böyle paravan şirketlere kapılmasınlar. Bunları aşabilmek için sendikalaşmak şart. Fakat sayımız çok az. Üye sayısı yüz sekiz. Bu işi yapan beş yüz kişi varsa; üye sayımız bu rakamın beşte biri oranında ve bu çok üzücü. MÜ-YAP‘a bağlı olanlar telif haklarını sonuna kadar aldılar. Saniyesinde paraları hesaplarına yatıyor. Biz başka bir ülkede mi yaşıyoruz !! Onlar nasıl yaptıysa biz de yapabiliriz, ancak birlik olmak ve brilikte hareket etmek lazım.
Sesizi : Eklemek istediğiniz bir şey var mıdır Hakan abi_?
Hakan Akın : Valla eskiden TRT’de seslendirdiğimiz filmlerin, dizilerin sonunda, dublaj yapan sanatçıların isimleri yazılırdı. Şimdi onlar da yazılmıyor. O hem bir onurdur, hem de bir kanıttır konuştuğuna dair. Şimdi sen bir hak iddia etmeye çalıştığında, hani nerede diyecekler, senin de onu arşivden bulman çok zor. Böyle bir şey başıma geldi. Oraya dava açtım ve kazandım. Seslendirme alanında, ilk dava açıp kazanan da benim. Paramı alamamıştım. Bu yüzden dava açtım. Dava üç yıl sürdü. Üç bin lira alacağım için, altı bin lira masraf yaptım. Belki iki katı masraf yaptım davayı kazanmak için ama değdi. Bunu yapmak lazım. Nice arkadaşlarımızın, ne paraları gitti. Birlikte hareket etmek lazım. Birbirimizi sevmemiz lazım, çünkü bu meslek gidiyor artık. Elimizden geleni yapmamız lazım.
Sesizi : Bize vakit ayırıp, değerli tecrübelerini ve fikirlerini aktardığın için Sesizi ailesi olarak tekrar teşekkür ederiz Hakan abi.
Hakan Akın : Ne demek, onur duydum. Ben teşekkür ederim. Görüşmek üzere.
Sesizi : Hoşçakalın abi.
Selendirme sanatçıları ve sesizine destek vermek için alt kısımdaki butonlardan beğenip paylaşırsanız mutlu oluruz.